Ruhsal yönden güçlü olmak ve iç huzurlu olmak birbirini destekleyen kavramlardır. Ruhsal yönden güçlü kişiler hayat önlerine ne çıkarırsa onunla baş edebilirler. Bu onların acı yaşamadığı ve üzüntü hissetmediği anlamına gelmez. Duygularını çok derinden tecrübe edebilirler. Aynı zamanda olan şeylerin farklı olmasını dilemeleri ya da diğer insanları değiştirme yoluna gitmekle zaman kaybetmezler. Onlar daha çok kendi düşüncelerini hislerini ve davranışlarını nasıl yöneteceklerine odaklanırlar. Onlar ayrıca kendi gelişimlerini önceliğe alırlar ve gelişimlerinin her zaman gerekli olduğunu düşünürler. Aşağıdaki iç huzurlarını yok edecek 10 maddeden de uzak durmaya çalışırlar.
1. Zehirleyen insanlardan uzak durmak
Etrafınızdaki insanlar nasıl düşündüğünüzü, hissettiğinizi ve davrandığınızı etkileyebilir. Yalan söyleyen, dedikodu yapan, suçlayan ve aldatan kişiler sizin benliğinizde rol oynayabilir.
Ruhsal yönden güçlü kişiler kendisini zehirleyen insanları değiştirmekle enerjilerini boşa harcamazlar Onlar bu kişilerle sağlıklı duygusal ve fiziksel sınırlar koyabilirler.
2. Kendini aşırı derecede suçlama
İster başarısız bir ilişki ister bir kaza olsun olan olaylardan %100 suçlu olduğunu düşünmek kendinizi ve diğer dünyayı nasıl gördüğünüzü etkileyebilir. Kötü olayların oluşmasını her zaman önleyemezsiniz.
Ruhsal yönden güçlü kişiler sorumluluk alabilen kişilerdir. Onlar tercihlerinden sorumlu olduklarını bilirler ancak aynı zamanda kendi kontrolü dışında olan olayların da farkındadırlar. Örnek vermek gerekirse; ülkenin ekonomik durumu, hava koşulları ve diğer insanların tercihleri gibi.
3. Mutluluk peşinde koşmak
Her zaman mutlu olmayı düşünmek ters tepebilir. Anlık tatminler uzun dönemli memnuniyetten farklı olgulardır.
Ruhsal yönden güçlü kişiler, gönül rahatlığı kazanmanın üzerinde uğraşılması gereken bir konu olduğunu bilirler. Ani mutluluğu ve geçici rahatlığı kabul etmezler. Kendileri için daha parlak bir gelecek oluşturmak için uzun dönemli hedefler oluştururlar.
4. Rahat yaşamak
Rahat bölgede kalabilmek hayatta iyi hissetmek için anahtar olabilir. Ancak rahatsızlık durumundan kaçınmak sonunda ters tepebilmektedir.
Ruhsal yönden güçlü kişiler, korkularıyla yüzleşir, bilinmeyen konularla yüzleşme cesaretini sergileyebilir ve kendi sınırlarını test edebilirler. Rahatsız hissetmenin katlanılabilir olduğunu bilirler ve bu durumu tecrübe etmenin daha iyi bir hayat yaşamak için önemli olduğunun farkındadırlar.
5. Kurban zihniyeti
Eğer problemlerinizin kaynağı olarak dış koşulları sorumlu tutuyorsanız hayatınız için asla sorumluluk almazsınız.
Ruhsal yönden güçlü kişiler trajik koşullar karşısında olsa bile tercihlerini kabul ederler. Onlar kontrol edebildikleri şeyler üzerine odaklanır ve acındıracak tarafları kendilerinde tutarak vakit kaybetmezler.
6. İnsanları etkilemeye çalışmak
İnsanların sizi beğenmelerini sağlamak için çokça vakit kaybedebilirsiniz. Diğer insanların takdirine bağlı olmak diğer insanlara sizin üzerinizde bir güç oluşmasına neden olur.
Ruhsal yönden güçlü kişiler, kendi kendilerine rahat hissedebilirler. Diğer insanların kendi tercihlerini onaylamalarını beklemezler. Bunun yerine kendi değerleriyle yaşamanın üzerinde dururlar.
7. Kusursuzluk peşinde koşmak
Mükemmellik için uğraşmak sağlıklı bir durumdur. Ancak kusursuzluk için ısrarcı olmak tepe savaşları gibidir. Çıtayı imkansız bir yükseklikte tuttuğunuzda asla yeteri kadar iyi hissetmeyeceksinizdir.
Ruhsal yönden güçlü kişiler, başarısız olabileceklerini ve hata yapabileceklerini kabul ederler. Kendi kusur ve zayıflıklarını kabul edebilirler.
8. Kincilik
Birisi için kin beslemenin o kişiyi cezalandıracağı düşüncesine kapılabilirsiniz. Fakat gerçekte öfke ve nefrete sarılmak kendi hayatınızı düşürmektedir.
Ruhsal yönden güçlü kişiler, kinciliği bir kenara bırakarak enerjilerini daha faydalı hedeflere verirler. Bu başkaları tarafından kötüye kullanılmalarına izin verdikleri anlamına gelmez. Bu şu anlamaya geliyor; hayatlarını ele geçiren bastırılmış alınganlığa izin vermezler.
9. Maddi şeylerin peşinde koşmak
Çok para kazanmak, büyük bir ev, güzel bir araba ve pahalı kıyafetlere sahip olmak size asla iç huzur getirmeyecektir. İhtiyaçlarınızı tatmin etmek için maddi sahiplik beklentisi içinde olmak sizi kötü bir şekilde hayal kırıklığına uğratacaktır.
Ruhsal yönden güçlü kişiler, tam olarak minimalist kişiler değillerdir. Güzel şeylerden zevk alabilirler fakat maddi sahipliğin onlara gönül rahatlığı ve iç huzur vereceği beklentisine girmezler.
10. Tam özgüven
Her şeyi kendi başınıza yapacağınızı düşünmek güçlü olma rolünü oynamaktır. Yardıma ihtiyacınız olduğu zamanların olması önemlidir.
Ruhsal yönden güçlü kişiler, yardıma ihtiyacı olduğunu kabul etmekten korkmazlar. Profesyonel yardım almak ya da bir arkadaşına sırtını dayamak kişinin onlardan güç almasını sağlamaktadır. Tüm yanıtlara sahip olmak zorunda olmamayı bilmek onlara yenilenmiş iç huzur sağlayacaktır.
Çeviri Kaynak: Amy Morin, Psychology Today internet sayfası
https://www.psychologytoday.com/us/blog/what-mentally-strong-people-dont-do/201811/10-things-mentally-strong-people-give-gain-inner?amp&__twitter_impression=true
Pazartesi, Ocak 28, 2019
Salı, Ocak 22, 2019
Pazartesi, Ocak 21, 2019
Ruhsuz bir dünya
Hayattan kopup soluklaştığımızı düşünüyorum. Günümüzün mekanikliği, tek düzeliği, imkanların teknolojinin üst seviyede olduğu ancak renklerin ve tadların kaybolduğu bir dünyada yaşadığımızdan mı böyle oluyor bilmiyorum. Bu yaşam şekli bize öyle bir kazık attı ki, doğadan aldığımız tüm canlılığa ait özellikleri yavaş yavaş kaybettik. Ne tutkuyla sevebiliyor ne de tutkuyla yaşayabiliyoruz. Renklerin, ışığın şiddetini bile algılamadan bakıyoruz. Gün batımının renkleri, ışığın sarıdan kırmızıya uzanan renk tayfını görmezden gelip oturduğumuz plajın kalabalıklığını, o mekan için kaç para verdiğimizi orada çektiğimiz fotoğrafı sosyal medyada paylaştığımızda kaç beğeni alacağını düşünüyoruz.
Ruhumuzu kirlettik, öyle bir kirlendi ki varlığından bile haberimiz yok. Oysaki ruhumuzu içimizde, bakışlarımızda ve gözlerimizde. Bazan hoş bir gülümsemede, bazen karşılıksız sevgi göstermede, bazen paylaşmada bazen sadece güzelliği görmede.
Ruhumuz kirlenince, sahip olduğumuz duyargaları kullanmayı unuttuk. Ne dinliyoruz, ne görebiliyoruz, ne de hissedebiliyoruz. Yapay zeka çağına girdik ya, aslında yapay bir dünya çağına girdik haberimiz yok. Gün içinde alacağımız geçici hevesler ve bizi geçici tatmin eden zevkler peşine düştük. Güzel bir yemek yemek, iyi bir ortamda olmak (ne kadar iyi olduğu göreceli), yüksek maaşlı bir işte çalışmak, lüks arabalara ya da daha iyi arabalara binmek. Bunların bize huzur vereceğini düşünerek bu şeylerin peşinden gitmek.
İnsan mutlak bir mutluluğa belki erişir belki erişmez o farklı bir konu ancak günümüz yaşam şeklinin bize huzur vermeyeceği çok açık ortada. Lüks bir mekanda tek başımıza iyi bir yemek yedik mesela doyduk o anda güzeldi ve geçti. Ancak bu bizi ne kadar süre mutlu edebilir? Ya da lüks bir araba satın aldık. 1 hafta belki de en fazla 1 ay bizi mutlu eder. Ancak sonrası. Hayatımızı bunun için mi heba ediyoruz? Satın alarak mutlu olacağını sanmanın bağımlılık yapma gibi bir durumu var, her defasında daha fazlası daha da iyisini istemek çünkü bize dayatılan şey bu.
Ancak bunların hiçbiri bizi mutlu etmez. Bunu hepimiz gayet iyi biliyoruz ancak hepimiz öyle bir uykuya daldık ki ruhumuz öyle bir kirlendi ki (belki de ruhumuz uçup gitti bilmiyorum kirlenme tabiri biraz hafif kalabilir) yaşamaktan canlılıktan, doğayla bütünleşik yaşayan insanoğlunun sahip olduğu bütün o güzel özellikleri, hisleri, erdemleri, yaşam enerjisini bir kenarda bıraktık ve kaybettik.
Birbirimize bakarken bile bize dayatılan estetik kaygılarla sadece yüzümüze bakıyoruz. Oysaki insanlar sadece et ve kemikten oluşmuyor. Gözlerimize dikkatli baktığımızda içimizdeki ruhları görebileceğiz. Bir insanı insan yapan ruhudur. Her şey içimizde, sadece orada olduğunu keşfedip içimizden gün yüzüne çıkarmasını bilmemiz gerekiyor.
Unuttuk insanca olan her şeyi unuttuk. Paylaşmayı, yaşamayı, hissetmeyi, sevmeyi bizi biz yapan, bizi aslında mutlu edecek, hissetirecek, yaşadığımızı, hayatta olduğumuzu, var olduğumuzu gösteren tüm insanlık vasıflarını unuttuk.
Kurtuluşumuz ancak insanın kendine dönmesinde, bir ruha sahip olduğumuzu, kim olduğumuzu, ne istediğimizi, aslında ne yaptığımızda mutlu olacağımızı bilmekten geçiyor.
Kadın şefkati
Bir erkek olarak kadınları anlamadığımız iddia edilir, çoğu erkeğe göre kadınlar gizemli anlaşılmaz gelir. Karşı cins olduğumuzdan beyin yapımız, olaylara bakışımız, hormonal özelliklerimiz farklı olduğundan kadınların birbirlerine olan hislerini ve birbirilerini anlamaları kadar onları anlamamız pek mümkün değil. Kadınlar birbirilerini daha iyi hissederler ve hangi davranışta ne yapmak istediklerini daha iyi bilirler. Bir kadın diğer kadının davranışlarından nasıl birisi olduğunu ya da kendisine karşı ne hisler beslediğini çok kolayca anlayabilir.
Biz erkekler öyle değiliz ancak karşı cinsten olduğumuzdan onları kendi yerimize koymamız kendi özelliklerimiz dahilinde pek mümkün değil. Ancak ben birkaç çıkarımımı paylaşmak istiyorum. Kadınlar erkeklere göre çok daha olgunlar. Daha stabiller ve kararlarından çok daha eminler. Bir karara varmadan önce çok düşünürler ancak karar verdikten sonra o konuda emindirler kendilerine göre en doğru kararı verdiklerine inanırlar, inanmaktan öte onu öyle olduğunu hissederler ve bilirler.
Davranışlarında daha sakinlerdir. Ani hareket yapmaktan öte yapmadan önce tartarlar bu kadından kadına sapma derecesinde değişkenlik gösterebilir yani bir standart sapma değeri mevcut (mühendisim :) ).
Kadınlar erkeklere göre kat be kat daha şefkatli ve sevgi doludur. Erkeklerde olan yıkıcılık ve yok etme güdüsü yoktur. Daha yapıcı ve sevgi bakımından daha şefaketlidirler. Hiç tanımadığı bir çocuğa kendi çocuğu olmasa da annelik yapabilirler. Annelik içgüdüsü ve hormonal etkinin yanında doğuştan gelen bir şefkat var kadınlarda belki bunun nedeni erkeklerdeki gibi testestoron hormonlarının olmaması. Biyolojik etkisi tabiki çok açık ancak ben sosyal yönden olayı değerlendiriyorum.
Kadınlar daha sevgi dolu ve sevgileri daha gerçektir. Sevgiyi anlatmaktan öte yaşamak isterler. Erkekler şiir yazar gösterir ancak kadınlar şiir yazmaz şiiri hayatlarında yaşamak isterler. Şiir gibi bir aşkı hisedip yaşamak isterler bunu gösterişini yapmak umurlarında değildirler. Şiirleri yazma yerine okumalarının nedeni de budur. Şiiri okurlar ve o şiirdeki anlatılan hisleri kalplerinde yaşamak isterler. Bir kadının sevgilisi ve sevdikleri yanında olsun dünyadaki olaylar umurunda değildir. Çünkü evinde yaşadığı sevgi onun için cennettir ve başka cennetlerde neler olup bittiğini merak etmezler. Kendi dünyalarının sevgi meyveleri bir kadına yeter. Başka cennetlerde neler var oralar daha mı güzel diye merak etmezler. Eğer merak etmişlerse demek ki o kadına aşkı ve sevgiyi yaşatmamışsınızdır. Eğer bir kadın memnun değilse gerçekten memnun değildir ve gerçekten bir sorun vardır. Macera olsun diye asla böyle bir şeye girişmezler. Bir kadın bir şeyden şikayetçiyse bu son derece gerçektir. Erkek olarak fark etmemişseniz lütfen ne demek istediğini düşünün ve anlamaya çalışın.
Ben bir erkek olarak hemcinslerimin yıkıcı ve duygusuz bir dünya kurmalarından memnun değilim bu nedenle kadın davranışını, sakinliğini, şefaketini duygu yüklü olmasını, hayata duygusal ve duyargaları, algıları açık olarak bakması hoşuma gidiyor. Her erkeğin kadınların cesaretine, dik durmasına, sakinliğine, olgunluğuna, anaçlığına, sahip çıklmasına, kol kanat germesine ihtiyacı var mutlaka. Kadınlardan korkmayın beyler. Duygusal eksikliğinizi ve yalnızlığınızı ancak bir kadın giderebilir. Ancak bir kadın bir erkeği hayatı tutundurabilir. Mesela annemle babamı düşünüyorum. Annemin şefkati, ve annemden aldığım duygusal duyum olmasa eve uğramak bile istemem. Babam her zaman mekanik ve doğrucu hayatın içinde savaşan bir savaşçı gibi geliyor gözümde burada anne baba ayrımı yapmıyorum. Babalar size hayatın vahşi gerçekliğini, acımasızlığını ve hayatta tutunmak için neler yapmamız gerektiğini bize her zaman hatırlatır, babalara da ihtiyacımız var mutlaka. Ancak anne ya da bir kadın ancak bir erkeğin duygusal boşluğunu doldurabilir onu yalnızlıktan çıkarır ve yaşadığını hissettirir. Kadınlar erkekler için su gibidir hayatın kaynağıdır. Erkeğin kurak kalbine akan nehirler gibidir.
Pazar, Ocak 13, 2019
İnsanların anlatma kaygısı
İnsanlik var olduğundan beri kendi derdini anlatma ve bir şeyler ifade etme peşine düşmüş. Dedikodu yapan kadınlar, kahvede konuşan amcalar, yazarlar, öğretmenler, parkta oynayan çocuklar, herkes, herkes hep birşeyler anlatma kaygısında. Neden acaba? Hep birşeyler anlatmak dinlemek konuşmak konuştuğumuzu paylaşmak istiyoruz.
Binlerce kitap yazilmis hikayeler romanlar. Ve biz okuyucular okuyoruz. Ne diye okuyoruz? Farklı dünyalar hayatlar düşünceleri merak ediyoruz. Dinlemek görmek anlamak istiyoruz. Birileri de anlatmak istiyor kafasindakileri düşüncelerini düşündüğü her şeyi aktarmak paylaşmak istiyor. Neden? Yalnızlıktan mı? Varlığını pekiştirmek için birşeyler paylaşma isteği duyduğumuz için mi? insanlığa var oldukça bu konuşmalar paylaşımlar okumalar birbirimize yaptığımız bu anlatma alışverişi hiç bitmeyecek sanırım. Sürekli bir şeyleri alıyoruz ve veriyoruz. İnsanın temel sosyalliği mi bu?
Suskun sandığımız insanları hele bir de kendine yakın gördüğü derdini anlatabildigi birisinin yanında görün siz. Biz insanlar buyuz işte. Her ne kadar zaman zaman birbirimizden nefret etsek birbirimizi sevmesek hepimiz birbirimize deli gibi mecburuz. Dünyada kimse kalmasa nefret ettiğiniz kişiyle bile sabah akşam konuşursunuz. Neden ? Gerçekten o kişiden nefret ettiğiniz için değil onun alternatifi bir sürü kişi bulabileceğiniz için onunla konuşmazsiniz.
Pazar, Ocak 06, 2019
Hayata tutunma
İnsan her şeye sahip olduğunu düşündükten sonra sıkılıp ne yapacağını bilmiyor. Hayattan soğumaya başlıyor bu durum içinde olanlar. Eksik bir şeylerin olduğunu hissediyor ve bunun tam olarak ne olduğunu bilemiyor. Toplumun herhangi bir katmanında ya da statüsünde olan bir kişinin hayata tutunmasını sağlayan şey nedir acaba?
Her şeyi eldi ettiğini (aile, para, ün vs. gibi) kişiler genellikle depresyona eğilimli kişiler olabiliyor. Bu kişiler hayata tutunacak bir şey bulamadıklarından boşluklarını bir türlü dolduramamaktan şikayetçi olurlar. İnsanı hayata bağlayan şeyin mücadele olduğunu düşünüyorum. İnsanlar hayat mücadelesi, bir şeyleri elde etme mücadelesini bıraktığında yaşamak sıkıcı oluyor ve hayattan soğumaya başlıyorlar. Böyle durumlarda insan her daim elde etmek istediği bir şey bulabilmeli, hayatın mücadelesine kendini verebilmeli. Kendimize istediğimiz ve arzuladığımız bir amaç edinmeli ve bu amacı elde edene dek mücadeleyi bırakmamamız gereklidir. Bir müzik aleti çalabilmek, kendini bir yetenekte geliştirmek (dans, el işleri vs), toplumsal fayda sağlayacak etkinliklerde bulunmak, insanlara bir şeyler katmak, paylaşmak, daha çok öğrenmek bilmek düşünmek.. Kendi hayal dünyasının peşinden gitmek gidebilmek. Daha birçok örnek sayılabilir. Hayat bazen biz istesek de istemesek de devam ediyor. Yaşamın içinde güçlülerin ve mücadele içindekilerin hayatta kaldığını da göz ardı etmemek gerekir. Eğer yaşamak istiyorsanız, hayattan tad almak istiyorsanız mücadeleyi, güçlü kalmayı asla bırakmayın. Mücadeleye devam.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)